Günübirlik Hayatlar : Irvin D. Yalom Seçmeleri 3

Günübirlik Hayatlar : Irvin D. Yalom Seçmeleri 3

Günübirlik Hayatlar’da ‘Kısa süreli terapilerini bir araya getirmiş Yalom. Ortak noktaları hep ölüm. Bu kadar kısa süre de bu kadar güzel ilişkiler kurmak ne kıymetli, ne özenilesi bir şey! Hatalarını böylesine görebilme erdemliği.. İşte bana bunları öğretti. Yalom’un başka bir yanını ama hiç şaşırmadığım bir parçasını gördüm böylelikle.’

Yaklaşık iki yıl önce bu cümleleri yazmışım kitabın sonuna. Şimdi uzaktan bakınca görebiliyorum ki Günübirlik Hayatların kısa bi özeti olmuş yazdıklarım. Evet, bu kitabın ana konusu ölüm. Ki zaten Yalom’u yakından takip edenler iyi bilir. Irvin D. Yalom kendi ölümlülüğü ile çokça ilgilenen bir terapist. Varoluşçu bir yaklaşıma yönelmiş olması da elbette bu durumu oldukça anlamlı kılıyor.

Bu eserinde çok kısa süren, belki bir belki de üç seans görüştüğü danışanları (istisna olanlar hariç) ile yapmış olduğu terapileri ele almış. Kitabı okurken zihnimde en sık canlanan cümlenin ‘Bu kadar kısa sürede bu denli yakın bir bağ nasıl kurulabilir?’ olduğunu hatırlıyorum. Yalom’un diğer kitaplarından da biliyorum terapötik ilişkinin ilk seansta kurulmaya başlanması gerektiğine dair düşüncesini. Fakat bu kadar kısa süren seanslarda ölüm gibi bir meselenin ele alınış şekli beni oldukça etkiledi. 

Kısaca, kısa öykülerin olduğu ve yaklaşık iki yüz sayfadan oluşan bir eser Günübirlik Hayatlar. Kitabın geneli  ölüm ve kısa süreli terapi seansları çerçevesinde şekilleniyor. Bu çerçeve üzerine çokça şeyden bahsedilebilir elbette. Fakat ben Yalom serisinin bu yazısında biraz daha farklı bir şey denemek istiyorum. Kitabın içindeki bir öykü ile bu kitabı tanıtacağım. Bana kalırsa bu öykü Günübirlik Hayatları en güzel anlatanlardan.

Git Kendine Ölümcül Bir Hastalık Bul : Ellie İçin   

‘Ben ölene kadar benimle konuşmaya devam eder misiniz’ 

Günübirlik Hayatlar Alıntı, sf: 154

Ellie ölmesi neredeyse kesin olan bir kanserli hasta. Yalom ile tanışması bir mail yolu ile oluyor. Yazarlık ve editörlük ile hayatını idame ettiren Ellie, mütevazi bir yaşantının içerisinden geliyor. Kalan kısa süreli yaşamını daha kaliteli nasıl geçirebilirim sorusu ile başvuruyor Yaloma. Bir ya da iki seans düşüncesi ile Yalom’a başvursa da ilk seansın bitiminde onunla terapi sürecine devam etmek istediğine karar veriyor. Bu kararını oldukça cesur ve karşısındakini sarsacak bir cümle ile ifade ediyor, ‘Ben ölene kadar benimle konuşmaya devam eder misiniz’ 

Kaldırması zor bir kabul. Ağırlığı olan, sonu belli ve acıyı kabul ile sarmalamış bir cümle. Yalnızca Yalom’u değil, okuyucusunu da sarsıyor. Bu hikayenin diğerlerinden farkı Ellie isminin danışanın (Ellie’nin kendi isteği üzerine) gerçek ismi olması. Bu sebeple çok daha etkileyici bir yere sahip. Bir insan ölüyor ve bunu bütün açıklığı ile görebiliyoruz. Bu kadar net. 

Ölümlü Günübirlik Hayatlar

Ellie, ölümle yüzleşmenin kişinin iç dünyasında yerinden oynattığı taşları gösteriyor. Bu yüzleşme halini anlatan iki kitap okumuştum, İvan İlyiçin Ölümü ve Bir İdamlık Mahkumun Son Günü. Bu iki kitapta da  ölümle yüzleşen insanların iç konuşmalarını anlatıyor. Tüm hayatını baştan sona önüne seren bir insanın o sona yaklaşma haliyle yaşadığı içsel değişimi. Shakespeare’in sözünü aklıma getiriyor bu yüzleşme, ‘Yaşamın sonu yaşamdan daha çok önemsenir. Güneşin batışı, müziğin bitişi gibi. En son söylenen en çok akılda kalır’ 

Ellie de yaşamının son zamanlarında müziğin sesini biraz daha açıyor. Hayatın anlamı ve o zamana kadar yaşamaya yüklediğimiz anlamların sorgulanmasına dair Yaloma şunları söylüyor;

‘İster uzun yaşayacak olayım ister kısa, şu an hayattayım. İnsanın hayatta uzun yaşamaktan başka umutlarının da olabileceğini görmek istiyorum. Ölüm veya acı çekme fikrine sırt çevirmek gerekmediğini ama bunlara uzun uzun vakit ve alan ayırmanın da lüzumu olmadığını bilmek istiyorum. Hayatın geçici olduğu bilgisine kendimi alıştırmak istiyorum. Sonra da bu bilginin ışığında (veya gölgesinde) nasıl yaşamam gerektiğini öğrenmek istiyorum. Şu an nasıl yaşanacağını…

Kanser hakkında şunu öğrendim. Size ölümcül bir hastalığı gösterir ve sonra sizi dünyaya, yaşamınıza, onun artık hiç olmadığı kadar çok hissettiğin hazlarına ve tadına geri tükürür. Size hem bir şey verildiğini hem de sizden bir şey aldığını anlarsınız’ 

Günübirlik Hayatlar Alıntı, sf : 160 – 161

 

Yaşamak ile kurduğu ilişki yalnızca zaman hakkındaki düşüncelerini değil, Ellie’nin kendi ile kurduğu ilişkiyi de şekillendiriyor. Kendini gören gözü hiç bakmadığı bir yerden bakıyor ona. Aynada göremediği, belki de hiç dikkat etmediği yüzü ile karşılaştığında, 

‘Aynaya baktım. Karşımda bir insan yüzü vardı. Kırılgan, yaşayan, sevilen, geçici bir yüz. Cildimi yakından inceleyerek siyah nokta saymadım. Kahküllerimin kabarıklığıyla da uğraşmadım. Görünümüme dair hiçbir şey düşünmedim. Dümdüz aynaya baktım. Karşımda bana bakan gözlere diktim gözlerimi ve kendi kendime ‘ah zavallım, zavallı çocuk’ diye düşündüm. Sanırım yüzümü ilk defa bu şekilde gördüm. Bütünüyle’

Günübirlik Hayatlar Alıntı, sf  : 165

 

ve başka bir yerde de

‘Şu an yaşıyorum ve önemli olan bu.

Hayat geçici. Her zaman, herkes için.

Benim işim, ölene kadar yaşamak.

Benim işim bedenim ile barışmak, onu her şeyiyle sevmek. Böylelikle, temelim sabit olduğunda, elimi güçlü ve cömert bir biçimde uzatabilirim’

Günübirlik Hayatlar Alıntı, sf  : 161

 

cümlelerini kuruyor. Yani ölüm onu götürüyor gibi görünse de, Ellie’yi kendine yakınlaştıran bir yol oluyor. Kendi ile kurduğu ilişki daha şefkatli, daha anlayışlı, onun ifadesiyle sırtını sıvazlayan bir hale dönüşüyor. 

Bazen bütünüyle görebilmek için acıya dokunmak gerekebiliyor, Ellie gibi.  Ölümle yüzleşmek ya da daha genel bakarsak acıya bakabilmek hem bir şeyler veriyor hem de bir şeyler alıyor. Yaşamanın en anlamlı halini verirken, ipin diğer ucundan da onu ters tarafa doğru çekebiliyor. Fakat ben bunu karanlık bir yerden ele almıyorum. Diyorum ki, 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 

Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 

Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 

Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 

Yaşamak yani ağır bastığından.

                                                                                 

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, 

Yani, beyaz masadan, 

Bir daha kalkmamak ihtimali de var. 

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini 

Biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, 

Hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, 

Yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz 

En son ajans haberlerini.

Nazım Hikmet – Yaşamaya Dair

 

Yaşadım diyebilmek için.

 

Kaynak
Günübirlik Hayatlar kitap eleştirisi Psikolog Elif Aksoy tarafından yazılmıştır. Elif Aksoy psikoloji lisans eğitimini İstanbul Medipol Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Yüksek lisans eğitimine İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Programında devam etmektedir. Şu anda DiLGEM’ de İçerik Editörü olarak çalışmaktadır.