Yazmaya Küsen Çocuk
Güzel olan her şey devamlıdır ve hep daha iyiye gider aynı zamanda. Çünkü daha çok talep edilir, övülür, beğeni alır. Güzel yazı yazabiliyorsan, hep yazmak istersin, her yere yazmak istersin. Kalemlerin renk renk, defterlerin tertemiz olur. Silginle kavga etmezsin mesela. O yanlışı düzeltmez, daha iyisi için fırsat verir. Not alırsın, unutmaz hatırlarsın. Düzenli olursun çalışma masanda da, odanda da, okul sıranda da. Çünkü harfleri yakıştırıp yazmak bir düzen işidir.
Ya güzel olmayan, o ne olur? Güzel olmayanda durum biraz daha farklı ilerleyebilir. Öncelikle kafandaki ile yazdıkların uyuşmayabilir. Harfler birbirine yakışmaktansa birbirine yapışır. –b, -d, -p, -k, -f, -v sanki kafanda hepsi aynı sesten çıkıyormuş da farklı yerlere yerleştirmek zorundaymışsın gibi hissedersin. “-b’nin yuvarlağı sağda, -d’nin solda”. Peki, sağ nerede, sol nerede?
Güzel yazmak veya yazamamak… Biz neden yazarız? Nerede yazarız? Nereye yazarız? Bu soruların hepsinin cevabı büyük ölçüde okulla ilişkili. Okul, yazı yazmaya başladığımız ve yazı yazmayı noktaladığımız yer. Aslında güzel yazı yazanlar, en azından yazısını kendi beğenen ve okuyabilen insanlar yazı yazmaya devam ediyor. Ancak neden diğerleri okul bitince, kalemleri bırakıyor ya da yazı yazmayı sevmiyor? Yukarıda bahsettiğim gibi harfler, sesler yer değiştirdiği ve her seferinde bin bir uğraşla nasıl yazıldıklarını hatırlamak zorunda olunduğu için mi? Ya da başkaları ve kendisi tarafından okunmayan ve sadece karalama şeklinde özensiz defterlerde saklı kaldığı için mi? Peki kötü yazı bir kader mi?
Özgül öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların önemli bir bölümü yazılarını beğenmiyor, yazı yazmak istemiyor, not almıyor. “Ya kötü yazarsam, yazımı beğenmezlerse” ile başlayan yazının beğenilmeme ve değerli görülmeme inancı, kendini özensiz ve hızlı yazılara bırakıyor. Yani bu çocukların, kendini doğrulayan kehanetleri gerçek oluyor.
8 yaşında arkadaşlarıyla oyun oynayan bir çocuk düşünün. Teneffüste arkadaşlarıyla oyun oynarken “Ben neredeyim, yeterince iyi miyim, hızlı mıyım, ne kadar seviliyorum, seçiliyorum?” gibi karşılaştırmalar yapar. Sonra o çocuk sınıfa geri döner ve arkadaşları yazarken kendisinin yetişemediğini, onlar kadar iyi olamadığını görür. Çocuk eve gider. Annesi, ödevini yapmasını ve derslerini tekrar etmesini ister. Ancak ödev neydi, nerede yazıyordu, tekrar nasıl yapılır, karalamalarda ne yazıyor bilemez. Onu ve psikolojisini koruyacak bir savunma geliştirir. Kaçmak. Önce yazmaktan, sonra ödev yapmaktan, okumaktan ve en son okula gitmekten kaçar. Kaçmak o kadar işine yarar ki bilinçdışı düşünceleri bedenini etkiler, ateşi çıkar, karnı ağrır, hastalanır ve okula gidemez.
Yazı yazmaya ilişkin tutumun oluşmasında hem yazı yazmaya yönelik becerinin, hem psikolojik süreçlerin hem de kendilik süreçlerinin etkili olduğu, çok boyutlu değişkenlerin olduğunu söyleyebiliriz. Yukarıda anlatılan çocuğun yazı yazmaya yönelik problemi, daha sonra onun kendine güvenini, öz saygısını, öz denetimini, öz yeterliğini olumsuz etkileyebilir.
Eğer sizin de çocuğunuz yazı yazmaya yönelik böyle bir olumsuz tutum gösteriyorsa, gelin Dilgem’i ziyaret edin.
Çocuk ve Ergen Psikoloğu
Kübra İLKAY