Hayatın Başlangıcı Belgeseli : Netflix Önerileri 1

Hayatın Başlangıcı Belgeseli : Netflix Önerileri 1

Hayatın Başlangıcı Belgeseli

Hayatın Başlangıcı Belgeseli, hayatın birçok faklı aşamasına değinirken, aynı zaman da ebeveynler için bebeğin ihtiyaçlarını karşılama yollarına dair de kapı aralıyor. Alanında uzman kişilerin konu başlıklarına göre paylaşım yaptığı bu belgesel, aynı zamanda birçok farklı kültürden ebeveynlerin de deneyimlerini dinleyerek gelişim  yelpazesini geniş bir perspektiften görebilmeye olanak sağlıyor. 

Beyin gelişimi, özgürlük ve seçimlerin önemi, ebeveyn sevgisi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin bakım veren rolüne yansıması, oyunun önemi ve daha birçok farklı konuyu ele alıyor. Farklı kültürel arka plana sahip olan ebeveynlerin paylaşımlarında elbette birçok farklılık göze çarpabiliyor. Fakat hem uzman paylaşımlarında hem de ebeveyn röportajlarında kültürel farklılıkları aynı noktada birleştiren bir şey var ki, o da ‘Sevginin önemi’. Aslında belgeselin temel odak noktası bu çerçevede geziniyor. Tüm konu başlıkları bu merkez etrafında şekilleniyor. Yani bu Netflix Belgeseli, sevgi çemberinin içinde olup farklı yollarda büyüyen çocukların gelişim hikayelerini anlatıyor. 

Kendine Saygı Duyan Çocuklar

‘Kendine saygısı olan çocuklar risk almaya istekliler ve yeni şeyler öğrenmede şanslılar. Çünkü yanlış yapabilirler. Yani, özsaygı başaramayacak olsan bile yeni şeyler yapmana yardımcı olur’ , ‘Çoğu zaman genç çocuklar başarılı olmaz, çok kez beceremezler. Yetişkinler olarak bir çocuk olmanın nasıl olabileceğini anlamaya çalışmalıyız’ – Hayatın Başlangıcı

Bu alıntılardan uzmanların özsaygı gelişiminde hatanın önemine vurgu yaptığını anlıyoruz. Başarılı olmanın ‘başarısızlıklar’ ile mümkün olduğunu anlatıyorlar ebeveynlere. Onlara yanlış yapabilmelerine izin verin ancak böylelikle doğrusunu bulabilirler, diyorlar. 

Hatalarından dolayı devamlı eleştirilen çocuklar, onların yerine görevlerini yapan ebeveynler ya da deneme yanılma imkanına sahip olamayan çocuklar için özsaygı gelişimi oldukça zorlayıcı bir noktada olacaktır. Hata yapmalarına ya da herhangi bir şeyi denemelerine izin verilmeyen çocukların kendilerine bakan gözün saygı duyan, kendi değerinin farkında olan bir bakışa sahip olması oldukça zor. 

Bu sebeple dizleri kanayabilen çocuklar için özsaygı gelişiminden söz edebiliriz. Dizleri kanayaiblen diyorum, çünkü düşmesine izin vermeden büyüyen çocuklar için ileriki yaşlarında en ufak bir tümsek dahi aşılması zor bir dağa dönüşebilir ve denemeden vazgeçmeye alışkın büyütülen bu çocuklar için kendilerine güvensizlikleri onları hayatla baş etmekte epey bir zorlar. 

Seçim ve Özgürlüğün Önemi

‘Çocuklar öğrenmeli. Onlar sizin bilgilerinizi dolduracağınız kutular. Hayır ! Bu doğru değil. Onlar senin bilgi ve becerilerini doldurabileceğin boş kutular değil. Çocuklar bilgilerini ortak gelişim ile öğrenirler. Sizinle, arkadaşlarıyla ve diğer çocuklarla beraber. Bunu onlarla bağlantı kurup eğlendiğinizi gördüklerinde, yaptıklarıyla ilgilendiğinizi hissettikleri zaman yaparlar. Bu öğrenme ilgisi sadece çocuklardan yetişkinlere değil, özellikle çocuklardan çocuklara da geçer’ – Hayatın Başlangıcı

Seçim ve özgürlük dediğimiz nokta da özsaygının bir alt dalıdır aslında. Çünkü seçebilen çocuklar hata yapabilir ve çünkü hata yapabilmekte seçebilme becerisidir. Böylelikle çocuklar kendi özsaygısını koruyabilir ve özgürlük sınırlarını çizebilirler.  

Belgeselden alıntıladığım bu cümlelerin de bahsettiği gibi buradaki asıl mesele öğrenme. Çocuğun hata yapabilmesine izin vermek öğrenme yolu açar. Ona kendi yolunu çizebilmesine olanak sağlar. Yani salt bir şekilde ebeveyn yolunu takip etmek yerine, çocuklar kendi yollarında yürürken ebeveynlerinin her koşulda onlar ile birlikte yürüyeceklerini bilerek güvenli bir yolculuğa çıkmalılar. Böylelikle farklı bir yol seçerek bu yolda karşılarına çıkanlar ile hayatı öğrenirler ve özsaygı temellerini atabilirler. 

Kısaca, ebeveynlerin kendi doğruları ya da hayat seçimleri ile şekillendirdikleri ve uzun yıllar yürümüş oldukları bu yola çocuklarını zorla sokmaya çalışmak, seçim yapabilmeyi bakım verenlerinden öğrenen çocukların özsaygı gelişimleri için iyi değildir. Onlara seçme hakkı vererek kendi yollarında yürüyebilmenin nasıl olduğunu öğrenmelerine imkan sağlamak faydalı olandır. 

Beyin Gelişimi

 ‘Bebeğin beyninde çok sayıda farklı rota ve nöronlar bir sinir hücresinden bir diğerine çok sayıda muhtemel bağlantı var. Bu yollar çok kullanıldığı zaman gelişimin gerçekleştiği zamandır. Muhafaza et ve güçlen. Herhangi bir giriş alamayanlar kullanılmayanlar ise sadece kaybolurlar’ , ‘Nöronları birbirlerine bağlayan elektrik bandı ise sevgidir. Bir defa bu bağlantı sağlanırsa, sevgi dahil olur ve bağı kuvvetlendirir. Asla yarım kalmaz’ , ‘En önemli malzeme çocuklarla düzenli iletişime geçen insanlardır’ – Hayatın Başlangıcı

Bu cümleler aklıma hemen Rene Spitz Deneyini getirdi. Kısaca bahsetmek gerekirse, Spitz bir çocuk esirgeme yurduna üç yıl boyunca belirli aralıklar ile gidiyor ve orada ki yeni doğmuş çocukların  gelişim süreçlerini takip ediyor. Bu çocukların fiziksel tüm ihtiyaçları karşılanırken, diğer duygusal yani herhangi biri ile sevgi bağı kurma ihtiyaçları karşılanmıyor. Bu sebeple bu çocukların bir çoğu üç yaşına geldiklerinde yaşamlarını yitirmiş oluyorlar.

Tüm fiziksel ihtiyaçları giderilirmesine rağmen bu çocuklar neden yaşamlarını çok erken bir dönemde yitiriyorlar? Beni hayrete düşürmüş olan bir cevabı var : Sevgi yoksunluğu. Duygusal yoksunluk ile büyüyen, yani öteki ile ilişki kuramadan büyümüş olan bu çocuklar benlik gelişimlerini tamamlayamadıkları için yaşamlarını yitiriyorlar. 

İşte ilişki denilen şey tamda bu kadar hayati bir yere sahip. Görülmeyen, ilişki kurulmayan çocuklar kendilerini tanıyamazlar. Kendini tanıyamayan bir bebeğin ise hayatını idame ettirebilmesi Rene Spitz Deneyinde de gördüğümüz gibi oldukça zordur. Elbette bu deney oldukça uç bir örnek. Fakat temelde anlattığı şey tüm ebeveyn çocuk ilişkilerinde önemsenmesi gereken noktalara parmak basıyor. 

Belgeselde uzmanların girişin olması hakkında bahsettiği şeyde tam olarak ‘ilişki kurmak’ tır. Elbette ilişkinin ‘nasıl’ ı ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu, fakat burada bahsedilen ilişki kurmanın önemidir. Çocuğa çevresi tarafından görüldüğü, sevildiği, varlığının onaylandığı bilgisi verilirse çocuğun gelişimi sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilir.

Bakım Verenlerin Rol Paylaşımı

‘Anne, insanlar arasında çocuğun iletişim kurduğu ilk örnektir. Yani, annen ile sahip olduğun ilişki nasıl bir dünyaya gideceği ve diğer insanlardan ne kadar destek bekleyeceğini belirleyecektir’

‘Çocuğun bakım gerekliliği tartılışmaz. Kimin yapacağı tartışılabilir. Her kültürün bir yolu vardır. Bizimkinde ise ilk bakıcı olarak babaya eğilim vardır. Bunda bir problem yok, yeterki anne ve babaların arzularına saygı duyulsun. Bir çocuğa bakmak, bir seçim olmalı, yük değil. Çocukların ihtiyacı olan şey bu’

‘İnsanlar bugünlerde sıkça babaların etrafta daha çok olduğunu söylüyor. Bu, üzerine gitmemiz gereken bir sorun. ‘Yardım’ dediğimizde ilgilenme sorumluluğunun çocuğun annesinde olduğunu söylediğimiz varsayılıyor. Fakat aslında aktif ve inaktif babalar var. Bu, anneye yardım etmekle ilgili değil bu bebekle ilgili. Peki, bir baba çocuğu ile nasıl bağ kurar? Baba ve oğul arasındaki bağı babanın halihazırda kurulur. Yani sorumluluk sahibi bir baba, ortamda bulunan babadır’

– Hayatın Başlangıcı

Farklı farklı kültürler ve düşünceler ile sırlanan bu alıntılar ebeveyn rollerine dair bakış açılarındaki değişikliği görmemizi sağlıyor. Kültürel arka yapımız gereği çokta duymaya alışkın olmadığımız bir cümle değil mi, ‘Bizimkinde ise ilk bakıcı olarak babaya eğilim vardır’ cümlesi. Annenin ağırlıklı olarak sorumlulukları yüklenmesi gerektiği ve bunun bir tartışma konusu  dahi olmadığına inan yaklaşımın aslında tamamen bir kültürel öğrenilmişliğin sonucu olduğunu görmemizi sağlıyor. Doğuştan olsaydı, babalara eğilimin olabildiği bir kültürden bahsedemezdik elbette. 

Fakat önemli olan yine belgeselde belirtildiği gibi, Bir çocuğa bakmak, bir seçim olmalı, yük değil’ yaklaşımının benimsenmesidir. Bu durum hem çocuk hem de ebeveynlerin kişisel sorumluluk sınırlarını koruyabilmesi için oldukça önemli. Çocuğa iyi gelen de ona bakım verdiği bilgisine sahip olduğu kişiler tarafından (anne-baba / bakım veren) gelen ilginin ihmal ya da yetersizlik ile şeklenmiyor olmasıdır. Bu sebeple çocuğa bakım verilen rolündeki eşitlik ya da sınırlar oldukça önemli. 

Oyunun Önemi

‘Ebeveynler sıklıkla çocuğun çevresini bir çeşit okula dönüştürmek zorunda olduklarını düşünüyorlar. Kaynakların limitsiz olduğu, eğitici ve eğlenceli objelerle dolu. Çocuklar için oyundaki eğlence objeleri altüst ederek onları oyuncaklara dönüştürmektir. Yani bir kalem ile cetveli küçük bir uçağa dönüştürmektir ve bu çocukların gelişimi için uzaktan kumandalı bir uçak yapmaktan çok daha ilgi çekicidir. Çocuk objeye oyuncak olarak tekrar anlam verdiğinde sonucu öğrenme ve icat ile biten yeni bir şey yaratır ve yeni bir şey meydana getirir’ – Hayatın Başlangıcı

Aslında tüm bu başlıklar altında yatan anlam, çocuğun kendi başına deneyimlemesi ve bu deneyimleri ebeveynin koşulsuz bir sevgi sunduğu güvenli alanda gerçekleştirilmesidir. Bu sebeple, elbette ilk öğrenme yolculuğunda çok temel bir araç olan oyunun çocuğun üretim yapabilmesine, yeni yollar keşfetmesine olanak sağlayabilmesi gelişimi için oldukça önemlidir. Bu yüzden çocuğu plastik yapılı parklar ya da AVM koridorlarında gezdirmek yerine doğa ile iç içe olabilecekleri, yaratıcılıklarını ve öğrenme kapasiteleri geliştirecek yerlerde oynamalarını sağlamak onlar için çok daha faydalı ve sağlıklı olacaktır.

 

Kaynak
Bu makale Psikolog Elif Aksoy tarafından yazılmıştır. Makalede Neftlix’ in Hayatın Başlangıcı Belgeselinden yararlanılmıştır.  Elif Aksoy psikoloji lisans eğitimini İstanbul Medipol Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Yüksek lisans eğitimine İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Programında devam etmektedir. Şu anda DiLGEM’ de İçerik Editörü olarak çalışmaktadır.