Bipolar bozuklukla ilgili en önemli belirti, hastanın sergilediği manik tablodur ve hastalığın çekirdek özelliği olarak kabul edilen bu durum; kesin tanı koyabilmek için gereklidir.
Manik Dönem Belirtileri:
Enerji ve motor hareket düzeyinde artış
Uyku ihtiyacında belirgin azalma hatta uyku gerekliliğini inkar etme
Yaygın dikkat dağınıklığı
Özgüven düzeyinde artış ve kendini olduğundan çok daha büyük görme
Keyif veren veya riskli olan davranışlara karşı dürtüsellik artışı (Çok fazla alışveriş yapmak, aşırı hızlı araba kullanmak gibi)
Manik dönemdeki bu enerji artışı, kişinin bu dönemde kendini son derece verimli, aktif ve ruhsal açıdan son derece iyi hissetmesini sağlayabilir. Bu durum kişinin tedavi ihtiyacını fark etmesini geciktirir ve dolayısıyla tanı almayı zorlaştırır.
Depresif dönemde ise manik dönemin neredeyse tam olarak tersi yaşanır ve kişiler genellikle bu dönemde depresyon şikayeti ile hekime başvurur. Minör depresyon ile manik-depresif bozukluk arasındaki farkları saptayabilmek oldukça zordur ancak hastalığın doğru şekilde tanı alması ve erken dönemde tedavi edilmesi için kritik önem taşır.
Depresif Dönem Belirtileri
Enerji düzeyinde belirgin azalma
Uyku ihtiyacında artış ve yorgun uyanma
Özgüven kaybı ve değersizlik hissi
Karamsarlık, umutsuzluk
Eskiden keyif alınan etkinliklerden keyif alamama hali
İştah düzeyinde belirgin artış veya azalma
Açıklanamayan fiziksel ağrılar
Ölüm ve intihar düşünceleri
Tüm bunlar depresyon durumunda ortaya çıkan yaygın belirtilerdir ancak bipolar bozukluk tanısı için yeterli değildir. Bipolar bozukluk tanısının doğru şekilde konulabilmesi için depresyon şikayeti ile başvuran her hasta, detaylı olarak değerlendirilmelidir.
Bipolar bozukluk, iki farklı hastalık dönemiyle karakterize, ilerleyen iki uçlu bir ruhsal bozukluktur ve eski adıyla manik-depresif hastalık olarak bilinir. Kişinin duygu durumu coşkunluk veya taşkınlık olarak adlandırılan manik dönem ile çökkünlük olarak tanımlanan depresif dönem arasında, iki uçta değişkenlik gösterir.
Bu dönemler aralıklı olarak yatışıp daha sonra tekrar alevlenebilir ancak hastalığa ait dönemlerin birbirini takip etmesi, tanı için önemli kriterlerden biridir. Belli bir süre manik duygu durumunda olan hasta daha sonra hastalığın yatışması ile birlikte haftalarca hatta aylarca hiçbir belirti göstermeyip tamamen normal ruh haline dönebilir. Ancak hastalığın yeniden alevlenmesi ile depresif dönem başlar ve kişi belirli bir süre boyunca mutsuz, karamsar, kaygılı bir duygu durumun içerisinde olur.
Yaklaşık olarak 20-25 yaşlarında başlayan bu uzun soluklu duygu durumu değişiklikleri, kişinin günlük yaşama uyum sağlamasını, iş ve akademik alanda başarılı olmasını ve kişiler arası iletişimi sorunsuz biçimde sürdürmesini fazlasıyla zorlaştırır. Hastalığın ortaya çıkışından büyük oranda genetik faktörler sorumlu tutulur ancak beyinde salgılanan bazı kimyasal bileşiklerle ilişkili nörolojik problemler de bipolar bozukluğa yol açabilir.
Bipolar Bozukluk ve Ergoterapi
Günümüzde psikiyatrik bozukluklar arasında en sık karşılaşılan vakalardan biri haline gelen bipolar bozukluklar, belli bir düzen olmadan ve farklı şekillerde seyreden duygudurum bozukluğu ile karakterize, kronik seyirli ; Kişinin mesleki, ailesel ve sosyal alanlarında işlevsellikte belirgin bozulmaya yol açan bir tablodur.
Modern tıpta bilindiği üzere bipolar bozukluğun tek tedavisi ilaçlar değildir. Süreç kişinin düşünce,duygu, davranış, sosyal, bilişsel, fiziksel ve günlük yaşam becerilerini düzenleyen ergoterapi; bununla birlikte psikoterapi yaklaşımlarını da içermektedir. Bipolar bozuklukla başa çıkabilmeyi kolaylaştırmak için disiplinler arası işbirliğinin önemi büyüktür. Ergoterapi, psikoterapi ve ilaç tedavisiyle birlikte uygulandığında, danışanlara ve yakınlarına destek, eğitim ve günlük yaşam becerilerinde rehberlik sağlamaktadır.
Örneğin, durumun kontrolden çıktığını ve acil müdahale yapılması gerektiğini gösteren davranışlardan biri olan kendi öz bakımını sağlayamama noktasında süreci yönetmek ve başa çıkmaya yardımcı olmak için ergoterapiste danışılmalıdır. Ayrıca ergoterapistler durum buraya gelmeden psikoterapist işbirliğiyle, gelişmekte olan bozukluğun erken belirtilerini saptamaya yardımcı olarak danışana müdahalede bulunur.
Ergoterapinin rolünün daha da anlaşılması adına bipolar bozukluk tedavisinde akut tedavi ve koruyucu tedavi olmak üzere iki basamak üzerinde durulduğundan söz etmek istiyorum. Akut tedavide öncelik güvenliğin sağlanmasıdır; olası riskleri önlemek ve ruhsal dengeyi oturtmak için etkili yöntemlerin izlendiği bir tedavi olup ağırlıklı olarak ilaç tedavisi uygulanan dönemdir. Koruyucu tedavi ise daha çok ergoterapist, psikolog gibi sağlık personellerinin rol aldığı yeniden semptomların nüksetmesini engelleme amacı taşır.
Erken başlanan tedavilerde olası krizlerin önüne büyük ölçüde geçildiğini biliyoruz; bu sebeple hekimlerin, sağlık personellerinin ve ailelerin ergoterapi işbirliği için geç kalmamaları gerektiğinin altını çizmekte fayda var. Koruyucu tedavi noktasında bipolar bozuklukla ilgili en çok bahsedilen durum davranış problemleridir fakat bunlarla beraber fiziksel ve zihinsel birçok işlevde de değişiklikler görülmektedir. Fiziksel olarak, güçte azalma, halsizlik sık görülür; mantıklı şekilde düşünme, hatırlama, karar verme ve muhakeme etme yetilerinde de olumsuz değişiklikler görülebilir.
Bilişsel açıdan dikkati sürdürme, dikkat eksikliği çok yaygın olarak görülür. Dikkatte meydana gelecek olası problemlere yönelik bilişsel rehabilitasyon ekibinin parçası olan ergoterapistler, aynı zamanda sosyal alanda çok sınırlı olan bu bireylerin iş hayatlarını desteklemek/düzenlemek için mesleki rehabilitasyon ve psikososyal faaliyetlerini de desteklemek üzere çalışmalarını yürütmektedir.
Bipolar bozukluğu anlamak çok değerlidir. Semptomların nüksettiği ve semptomların olmadığı dönemlerde kişiye destekleyici yaklaşmanın önemi büyüktür. Motive edici olmak, kişinin dinamikliğini sağlaması yönünde olumlu yaklaşmak iyi hissetmeyi kolaylaştıracaktır. Destek her zaman olduğu gibi burada da çok kıymetlidir fakat bunu yaparken gerçeklerden uzaklaşmanın kişiye zarar verebileceği unutulmamalıdır. Geçici bir süreç, zamanla düzelir diyerek kişiyi tedavisiz bırakmanın iyi sonuçlar doğurmayacağı bilinmelidir.